31 Aralık 2013 Salı

XI. ARTI-DEĞERİN AYRIŞTIĞI ÇEŞİTLİ BÖLÜMLER

Artı-değere, yani metaların toplam değerinin içinde artı-emeğin, yani işçinin ödenmemiş emeğinin cisimleşmiş bulunduğu bölümüne kâr adını veriyorum. Bu kârın tamamı sanayici kapitalist tarafından cebe indirilmez. Toprak, ister tarım, binalar ya da demiryolları, ister bambaşka bir üretim amacı için kullanılmış olsun, toprak tekeli, toprak sahibine, artı-değerin bir bölümüne rant adı altında sahip çıkabilme olanağını verir. Öte yandan, iş aletlerine sahip bulunma olgusu sanayici kapitaliste nasıl bir artı-değer üretmek, ya da aynı anlama gelen ödenmemiş emeğin bir bölümüne sahip çıkmak olanağını veriyorsa, bu aynı olgu, iş araçlarını sanayici kapitaliste bütünüyle ya da kısmen ödünç veren iş araçları sahibine, yani tek sözcükle, ödünç veren kapitaliste de, faiz adı altında bu artı-değerin başka bir bölümü üzerinde hak iddia etme olanağını verir, öyle ki, sanayici kapitaliste, bu sıfatıyla, ancak sınai ya da ticari kâr denen şey kalır. 

Toplam artı-değer miktarının bu üç kategoride bireyler arasında üleştirilmesinin hangi yasalara bağlı bulunduğu sorunu konumuzun tamamıyla dışındadır. Bununla birlikte, açıklamış olduklarımızdan çıkan sonuç şudur: 

Rant, faiz ve sınai kâr, metaın artı-değerinin, yani metaın içerdiği ödenmemiş emeğin çeşitli bölümlerine verilen farklı adlardan başka bir şey değildir ve bunların hepsi de bu kaynaktan, yalnızca bu kaynaktan elde edilirler. Bunlar ne toprak olarak topraktan, ne de sermaye olarak sermayeden gelirler, ama toprak ve sermaye, kendi sahiplerine, sanayici kapitalistin işçiden çekip aldığı artı-değerden kendi paylarını almaları olanağını sağlarlar. İşçinin kendisi için, bu artı-değerin, yani ödenmemiş emeğinin sonucu olan bu artı-değerin tümüyle sanayici kapitalist tarafından cebe indirilmiş olması, ya da bu sanayici kapitalistin artı-değerin bazı bölümlerini rant ve faiz adı altında başka kişilere bırakmak zorunda olması ikincil bir önem taşır. Sanayici kapitalistin yalnızca kendi sermayesini kullandığını ve bizzat kendisinin toprak sahibi olduğunu düşünün, bu durumda artı- değerin tamamı kendi cebine gidecektir: 

Sonunda kendine saklayabildiği pay ne olursa olsun, işçiden bu artı-değeri doğrudan çekip alan sanayici kapitalisttir. Bundan dolayı, bütün ücretlilik sistemi, bugünkü bütün üretim sistemi, sanayici kapitalist ile işçi arasındaki bu ilişkiye bağlıdır. Demek ki, tartışmamıza katılmış olan kimi yurttaşlar, belli koşullar altında fiyatlardaki bir yükselmenin sanayici kapitalisti, toprakbeyini ve borç para veren kapitalisti, ve dilerseniz, vergi tahsildarını çok değişik biçimlerde etkileyebileceğini söylerken haklı olsalar bile, sorunları örtbas etmeye kalkışmakla ve sanayici kapitalist ile işçi arasındaki bu temel ilişkiyi ikincil bir sorun gibi ele almakla yanılgıya düşüyorlardı. 

Söylenenlerden bir başka sonuç daha çıkıyor. 

Metaın değerinin yalnızca hammaddelerin, makinelerin, tek sözcükle, tüketilen üretim araçlarının değerini temsil eden bölümü hiç bir gelir meydana getirmeyip, yalnızca sermayeyi yerine kor. Ama bunun dışında, metaın değerinin geliri oluşturan ya da ücret, kâr, rant, faiz biçiminde harcanabilen öteki bölümünün, ücretlerin değeri, rantın değeri, kârın değeri vb. tarafından meydana getirildiği yanlıştır. İlkönce ücretleri bir yana bırakacağız ve yalnızca sınai kârı, faizi ve rantı ele alacağız. Az önce gördük ki, metaın içerdiği artı-değer, yani ödenmemiş emeğin içinde cisimleştiği değer bölümü üç değişik ad alan çeşitli öğelere ayrışır. Ama, onun değerinin, bu artı-değeri oluşturan üç bölümün bağımsız değerlerinin toplamından meydana geldiğini ya da oluştuğunu iddia etmek gerçeğin tam tersidir. 

Eğer bir saatlik emek altı penilik bir değer içinde gerçekleşiyorsa, eğer işçinin işgünü oniki saati kapsıyorsa, ve. eğer bu. zamanın yarısı ödenmemiş emekse, bu artı-emek, metaya, üç şilinlik bir artı-değer, yani karşılığında hiç bir eşdeğer ödenmemiş bir değer katacaktır. Bu üç şilinlik artı-değer, sanayici kapitalistin, herhangi bir orana göre, toprak sahibi ve borç para veren ile paylaşabileceği fonun tamamıdır. Bu üç şilinin değeri, bunların aralarında paylaşacakları değerin sınırını oluşturur. Ama, metaın değerine kendi kârı için keyfi bir değer ekleyen, bunun üzerinde toprakbeyi, vb. için bir değer daha ekleyen, ve böylelikle keyfi olarak saptanmış bu değerler toplamının toplam değeri oluşturmasına yolaçan sanayici kapitalist değildir. Şu halde, belli bir değerin üç bölüme ayrışması ile, bu değerin birbirinden bağımsız üç değerin toplamından oluşmasını birbirine karıştıran ve toprak rantının, kârın ve faizin kökeni olan toplam değeri böylece keyfi bir büyüklük haline dönüştüren yaygın görüşün ne kadar yanlış olduğunu görüyorsunuz. 

Eğer kapitalist tarafından gerçekleştirilen toplam kâr 100 sterline eşitse, bu tutara, mutlak bir büyüklük olarak, kâr miktarı deriz. Ama bu 100 sterlinin ortaya konan sermayeye olan oranını hesaplayacak olursak, bu göreli büyüklüğe, kâr oranı deriz. Açıktır ki, bu kâr oranı iki biçimde ifade edilebilir. 

Ücret olarak ortaya konan sermaye 100 sterlin olsun. Eğer üretilmiş olan artı-değer de 100 sterlin ise —ve bu, işçinin işgününün yarısının ödenmemiş emekten meydana geldiğini gösterir— ve eğer bu kârı ücret olarak ortaya konan sermaye ile ölçecek olursak, kâr oranının %100 olduğunu söyleriz, çünkü ortaya konan değer yüz, gerçekleşen değer ise ikiyüzdür. 

Öte yandan, yalnızca ücret olarak ortaya konan sermayeyi değil, ortaya konan toplam sermayeyi, örneğin 400 sterlini hammaddelerin, makinelerin vb. değerini temsil eden 500 sterlini dikkate alacak olursak, kâr oranının ancak %20 olduğunu söyleriz, çünkü 100'lük bir kâr, ortaya konan toplam sermayenin ancak beşte-biridir. 

Kâr oranını birinci biçimde ifade etmek, ödenmiş emek ile ödenmemiş emek arasındaki gerçek oranı, emek exploitation'unun [Sömürüsünün. -ç.] (bu Fransızca sözcüğü kullanmama izin veriniz) gerçek derecesini göstermenin tek biçimidir. Öteki ifade biçimi daha çok kullanılır ve, gerçekten de, bazı amaçlar için yararlıdır. Her halde, kapitalistin işçiden karşılıksız olarak elde ettiği emeğin derecesini gizlemekte pek yararlıdır. 

Bundan sonra yapacağım açıklamalarda, kâr sözcüğünü artı-değerin çeşitli gruplar arasında üleşilmesini dikkate almaksızın, kapitalistin çekip aldığı artı-değerin toplam tutarını anlatmak için kullanacağım, ve kâr oranı sözünü kullandığımda, kârı, daima, kapitalistin ücret biçiminde ortaya koyduğu değer ile ölçeceğim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.